HALKOKONDİLİS DENİLEN ŞEYTAN
Evliya Çelebi’den mülhem seyyahların yazdıklarına tam olarak güvenilmese de tarih ilmi yine de seyyahlara çok şey borçludur. 17’nci yüzyılın başlarında doğan Evliya Çelebi için tarihçiler, olayları çok abarttığını söyler. Bir örnek de biz verelim: Trabzon’un balıklarını anlatırken; “Tekiri, palamudu, uskumrusu, mezgidi, hamsisi ve daha bin çeşit balıkları vardır” derken işte çoktan kinaye, o “daha bin çeşit” gibi ifadeleri, onu tarihçiler nezdinde güvenilmez olarak gösteriyor.
Buna rağmen, özellikle birçoğu çok taraflı olmasına rağmen batılı gezginler, tarihe çok katkı sağlamışlardır. Bazı milli tarihçilerin
“Türkleri tarih sahnesinden çıkarın, geriye pek bir şey kalmaz” ifadesi bizi çok mutlu eder. Mutlu eder ama bir başka gerçeği de burada önümüze serer. Türkler tarih yapmaktan tarih yazmaya pek vakit bulamamış galiba. İdris-i Bitlisi’nin, Kemalpaşazâde’nin de hakkını teslim ederek asıl konumuza gelelim. Türk tarihinde en çok yer tutan kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu’dur ama Türkler tarafından geniş kapsamlı bir Osmanlı Tarihi ne yazık ki yazılamamıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın ömrü de bir Osmanlı Tarihi yazmasına yetmemiştir. Son yıllarda kesit kesit bazı çalışmalar olduğunu da sevinçle vurgulayalım. Prof. Dr. Feridun Emecen’in “1. Selim” kitabı gibi. Aslında bizim hayıflanmamız, Türk tarihçilerinin olmayışına değil, olayları günü gününe yazan vakanüvislerin azlığınadır. Yoksa bir çırpıda bir düzine tarihçi yazabiliriz ki, bunların pek çoğunu, okuduğum sırada Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde görme ve bazılarının derslerine katılma bahtiyarlığına erişmiş bulunuyorum.
Böyle olunca haliyle meydan yabancı tarihçilere kaldı. Bunların başında de hepinizin bildiği Hammer geliyor. Avusturyalı Freiherr von Hammer-Purgstall (1774-1856) da İmparatorluğun, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar olan bölümünü ancak kaleme alabilmiştir. Hammer’in yararlandığı en önemli seyyahlardan biri, Bizanslı tarihçi Laonikos Chalkokondyles
(Halkokondilis)’tir. Ancak o da çok taraflı, yani Bizans tarafını tutup Osmanlı’yı ve özellikle de Fatih’i yerden yere vuran bir şeytandır. Fatih’in Trabzon’u fethi sırasında Trabzon delikanlılarından bir takımı sipahiler, silahtarlar, yeniçeriler arasına alınarak, bir takımı da çadır hizmetine ve Sultan’ın menfûr zevklerine tahsis olundular.1 sözü pek çirkin, bir o kadar da acımasızdır. Aynı yazar, tarihin en acımasız katili Kazıklı Voyvoda’yı övüp, Fatih’i korkak ilan etmesi de bu, tarafgir tutumunun bir nişanesidir.
Buradan alacağımız ders, tarihi yapmak kadar, yazmanın da çok önemli olduğudur. Atatürk’ün ifadesinde anlamını bulan “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” sözünü de yabana atmadan, hiç değilse bundan sonra yaşanan olayları günü gününe hem de hakikatleri gizlemeden yazmak, gelecek nesillere büyük hizmet olacaktır. En büyük hayalim, ilim ve fikir adamlarının, doktorların, hâkimlerin, savcıların ve özellikle siyasetçilerin anılarını kaleme almaları ve kapalı kapılar ardında yaşananların gün yüzüne çıkmasına fırsat verecek delilleri ortaya koymalarıdır. Yoksa en yakın tarihimiz bile sis perdesi ardında saklı kalacaktır.
Muhabbetle efendim!
1- Laonikos Chalkokondyles (1423 – 1490), Apodiksis İstorion: Tarihin Kanıtları