Haftalık olarak yayınlanması düşünülen gazetemizin bana ayrılan bu köşesinde birazda yıllarımı verdiğim, daha çok değişik kaynaklardan yararlandığım Tarih bilimi ile ilgili yazayım dedim. Gerçi bu konuları üst düzeyde onur duyduğum öğrencilerimden değerli eğitimciler Doçent Dr. Resul YAVUZ ve özel okulu ile eğitim ve öğretimde başarılı bir idareci /öğretmen olan Muhammet GÜNGÖR gerekli bilgileri sunmaktadırlar. Hatta yazmış oldukları kitaplardan bende yararlandım. Onlarla ve diğer tüm öğrencilerimle hangi alanlarda olurlarsa olsunlar, onların alanlarında başarılarla dolu olduklarını bildiğim için gurur duyuyorum.
Eğitim – öğretimde en önemli etken, yaşam biçimimizi oluşturan dayanışma olgusudur. Dayanışmanın toplum hayatında ki yeri milli birlik ve beraberlik yönünden dayanışmanın önemi iyiliği sevip kötülükten kaçınma ve vicdani kısımlarıyla birlikte dört kategoride ele alına bilir. Dayanışma sözcük anlamıyla insanların birbirlerine karşı yükümlü olan kimseleri durumu, insanlar arasında karşılıklı bağlılık ve de karşılıklı sorumluluk olarak özetlenebilir.
Bir erdem olarak dayanışma insanların isteyerek bir araya gelmeleri ve yardımlaşmalarıdır. Toplum hayatı için oldukça ihtiyaç duyulan bir olgudur. Ahlakçılara göre doğal dayanışma ile bireyin topluma sonsuz bir borcu olduğu belirtilmiştir. Bu borç her kişiden diğer kişilere ve topluluğa karşı bağlılık ve fedakarlık ödevi yükler.
Dayanışma erdemi eksiksiz adalettir. Sosyolojik açıdan bireyler birbirleriyle dayanışma içinde olmalı ve karşılıklı olarak birbirlerine yardım etmelidirler. Duygu ve düşünce birliği içinde olmakta diğer bir özellik olarak yansır.
Şöyle ki ; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuruluşuna girmeden kurtuluş için halkımızın gösterdiği büyük dayanışma en iyi örneklerdendir.
Sakarya zaferi öncesi, birinci ve ikinci İnönü, Eskişehir, Kütahya muharebeleri birer dayanışma hamleleridir. Hele Sakarya savaşı öncesi hani “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır.” Diyerek çıkartılan Tekalif-i milliye ( milli yükümlülükler kanunu ) kanunu ile düşünmeden desteğini veren dayanışma gücünün en üst seviyesini gösteren halkımız, oldukça zor durumda bulunmasına karşın çamaşırından, çorabından, çarığından, bez, patiska , yün ve tiftik , kumaş, kösele , potin, demir, kundura çivisi, nal, mıh, yem torbası, yular, kaşağı, urgan. Yiyeceklerden buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, şeker, pirinç ve diğerleri halkın elindeki gücünün bir kısmını veya tamamını vererek gösterdiği dayanışma örneği dünyada eşi görülmemiş bir dayanışma şeklidir.
Bu konuda Fevzi Paşanın şu sözünü hatırlayalım “ efendiler siz TÜRK köylüsünü tanımıyorsunuz, şimdi harman mevsimidir onlar kendi ordularını fırınlar dolusu ekmekler çıkararak, sürüler kurban ederek küfeler dolusu üzümler dizerek karşılarlar. Bizim iaşe merkezlerimiz ordunun gerisinde değil ilerisinde olacaktır.”
Birlikte olmanın insanların rahat huzurlu bir yaşam düzeyi için gerekli olgularla donanmış bir sistemler manzumesi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucularına saygıda kusur edinilmemesi en üst görevimiz olarak da alınmalıdır. Profesör Dr. Ahmet MUMCU’nun şu tanınmış sözüne bakalım; Akla, mantığa, sağduyuya hitap eden, hiçbir aşırı, pürüzlü noktası bulunmayan ülkelere bağlanmak işte Atatürkçülük bu Bizler her olumlu davranışa ve yeniliklere sahip çıkmalıyız. Öyleyse şu sözle bitirelim .
“Siz tarihi mirasınıza sahici, samimi ve donananımla sahip çıkmazsanız, onu gelecek nesillere aktaramazsınız.
O zaman başka planların parçası olmakla yetinir, eski parlak günleri hatırlayarak hayıflanırsınız.
Ama daha da kötü bir ihtimal var. Bu kez yeniden doğuş için tekrar bir fırsatımız olmayabilir.”