Yok Olan Bir Kültür : DEĞİRMEN « KalkandereninSesi

5 Ocak 2025 - 21:19

Yok Olan Bir Kültür : DEĞİRMEN

Son Güncelleme :

10 Haziran 2021 - 18:49

368 views
Yok Olan Bir Kültür : DEĞİRMEN

Osmanlı Devletinden günümüze ulaşan en değerli yazılı
kaynaklardan olan Tapu Tahrir Defterleri ait oldukları
bölgenin sosyal, ekonomik ve demografik yapısı hakkında
bilgilerin yanı sıra yerleşim yerlerinde üretilen mahsuller ve
köylerde bulunan değirmenlerle alakalı bilgiler de verir. Bu
defterlerden yöremizle ilgili en eski tarihlisi 1486 yılına
aittir. Bu defter ve bundan sonra tutulmuş defterlerde
yöremizde çok sayıda değirmenin bulunduğu
görülmektedir. Bundan anlaşılmaktadır ki Osmanlıların
bölgemizi fethi öncesi ve sonrası Rize bölgesi tam bir tarım
bölgesidir. En çok üretilen ve temel gıda maddesi olarak
tüketilen tarım ürünleri de mısır ile fasulyedir. Bunların
yanında külür, fındık, ceviz, kabak, elma, armut, portakal,
mandalina, kendir (kenevir), karalahana ve üzüm diğer
meyve ve tarla mahsulleri arasında bulunmaktadır.
1515 tarihli Tapu Tahrir Defterinden Rize kazası ve
köylerinde toplam 184 adet değirmenin bulunduğu
görülmektedir. 1530 tarihli İcmal (özet) Tapu Tahrir
Defterine göre ise Rize’deki değirmenlerin sayısı 228’e
çıkmıştır.
Mısırın su değirmenlerinde öğüterek un haline getirilmesi
için her köyde birkaç değirmenin bulunması gerekiyordu. Bu
nedenle çok eski devirlerden beri bütün köylerimizde birden
çok değirmenler bulunmaktaydı. Nitekim gerek nüfus artışı,
gerek yeni yerleşim yerlerinin kuruluşu yeni değirmenlerin
de inşasını beraberinde getirmiş ve 1879 yılında bölgedeki
değirmen sayısı hayli artmıştı. O yıla ait Vilâyet
Salnamesinde değirmen sayıları şu şekilde kaydedilmiştir.
Rize Kazası 403, Kuraiseba (İkizdere) 101, Mapavri (Çayeli)
81, Karadere 35, Atina (Pazar) 51, Hemşin 100. Toplam 771.
Çay tarımının yaygınlaşmasından önce yöremizin temel gıda
tüketim malzemesi mısır ekmeği olduğu için aileler hasattan
sonra ihtiyaç duyacakları yıllık mısırı ev dışında bulunan
serender, nayla, paksa adlı mekânlarda veya ev içinde
yapılmış özel kilerde muhafaza ederlerdi. Mısır zenginlik
alameti kabul edilirdi. Cemiyet içinde konuşulurken birinin
zenginliğinden bahsetmek babında: “Onun yüz kot mısırı
olur” derlerdi. İhtiyaç fazlası ürün komşu veya tüccara
satılırdı. Bu durum 1970’li yıllara kadar devam etti.
Değirmenler akarsu ile çalıştıklarından daima dere ve ırmak
yataklarında kurulurdu. Bu suyun bir harkta toplanarak
yüksek bir yerden değirmenin alt kısmına yerleştirilmiş
çarka akıtılmasıyla çarkın dönmesi sağlanır, suyun çevirdiği
çarktan değirmenin içine uzanan düzeneğin ucundaki
değirmen taşının dönmesi sağlanırdı. Taşın ortasındaki
oyulmuş yere tam üstündeki hazneden yavaş yavaş düşen
mısırlar, dönen taş tarafından un haline getirirdi.
Temel gıda maddesi mısır ekmeği olduğu değirmenler hiç
boş kalmaz, mısır götürenler sıraya girerek saatlerce hatta
günlerce sıra bekledikleri olurdu. Gece sabahlara kadar sıra
bekleyenler olduğu gibi, sıranın kendisine daha çabuk
gelmesi için gece yarısından sonra değirmene gidip sıraya
girenler de bulunurdu.
Değirmenler genelde köyün ortak malı olup herkesin
kullanımına açık idi. Bununla birlikte bazı ailelerin şahsi
değirmenleri da bulunurdu.
Değirmenlerin bölgede bu kadar çok bulunması ve halkın bu
mekânları yaygın olarak kullanması halk arasında bu alanda
bir kültürün gelişmesine, masal, hikâye ve değirmen
hatıraları olarak sözlü edebiyatın oluşumuna sebep
olmuştur. Bu cümleden olarak değirmen
ve çevreleri tekin olmayan yerler olarak bilinirdi. Değirmen
çevresi ve ırmakların cinlerin mekânları olduğu inancı da
yaygındı. Özellikle geceleri değirmene giden kişilerin cin,
peri ve vücudu tüylerle kaplı insan benzeri bir yaratık olan
“karakonca” gördüklerini anlatırlardı. Bunlarla
karşılaştıklarını söyleyenlerin silahla ateş etmeye
kalktıklarında yok olduklarını veya silahın tutukluk yaptığını
ifade ederlerdi. Değirmen içinde cinlerin horon oynadığını,
kendisinin de bu horona alınarak sabaha kadar horon
ettiğini, gün ağarırken cinlerin yok olmasıyla mısırını öğütüp
geldiğini anlatanlar da bulunurdu. Uzun kış gecelerinde
oturup sohbete dalanlar, bu hadiseleri çokça abartarak
anlatır, dinleyiciler de heyecan ve ürpertiyle dinlerdi.
Yağışların az olduğu zamanlarda değirmeni çalıştıracak su
yetersiz olduğu için değirmenler çalışmaz, yağış esnasında
ilk giden değirmeni çalıştırır, sonra gelenler de sıraya
girerdi. Sıraya girmeye nöbete girmek, sıranın kendisine
gelmesine nöbet almak denirdi.
Bozulan değirmenin tamiri erkeklerin işi, değirmene gidip
mısır öğütmek de kadınların işi olarak görülürdü. Mısırı
omuzlayan kadın sepete yerleştirdiği gibi değirmenin
yolunu tutardı. Mısır öğütülürken orada oturulur, sırasını
bekleyen diğer kadınlarla sohbet başlardı. Bu sırada köy
işleri, kavgalar, dövüşler, Kimin uşağı kimin kızını seviyor?
Kim kiminle kavgalıdır? Hangi gelin kaynanasıyla barışıktır
veya kavgalıdır? Görümcelerin arası nasıldır? Gurbetten
gelenler, askere gidenler, düğünler, bayramlar, nişanlar, söz
kesmeler, alınan hediyelerden tutun da kimin ne giydiği, ne
çıkardığına kadar her şey konuşulurdu. Konuşulanlar
arasında ekonomi de bulunurdu; Piyasanın pahalılığından,
fındığın, mısırın fiyatından, hamsinin bolluğu veya
kıtlığından hep bahsedilirdi. Ara sıra türkü de söylenirdi.
Hatta bazen hiç olmadık bir haber uydurulur, buna
“Değirmen haberi, değirmen kazatası” denirdi. Hâsılı
değirmen kadınların toplantı yeri, sosyalleşme mekânları idi.
Çay tarımının yöreye gelişi ve çayın maddi getirisinin
yüksekliği sebebiyle mısır tarlaları hızla çay tarlasına
dönüştürülmeye başlandı. Çay ürününün getirisi ile halkın
refah seviyesi yükselince hazır satın alınan buğday unu
tercih edilir oldu. Mısır ekim ve üretiminin azalması tedricen
değirmenlerin de terk edilmesini beraberinde getirdi. Yıldan
yıla çay tarlalarının artması, mısır tarlalarının küçülmesine
ve yok olmasına sebep oldu. Bu arada biraz da eskiye özlem
ve nostalji anlayışıyla mısır ekmeği ve mısırdan yapılan
mahalli muhlama için ihtiyaç duyulan mısır unu hazır olarak
satın alınır oldu. Halkın bu tercihi değirmenlerin harap
olmasına ve yıldan yıla yıkılarak ortadan kalkmalarına sebep
olmaya başladı. Son yıllarda bazı köylerdeki değirmenler
kullanılmazsa bile eski günlerin hatırasını yaşatma
anlayışıyla onarıldıysa da bu devede kulak mesabesinde
kaldı. Hele bazı onarımlar sırasında değirmenlerin seramik
ve fayans ile kaplanması malesef mekânın orijinalliğini
ortadan kaldırdı.
Tarihin şahitleri olan ve atalarımızın hatıralarıyla yoğrulan
Kalkandere değirmenlerinden çok azı günümüzde ayakta
kalmayı başardı. Bunların envanterinin çıkarılması,
Kaymakamlık ve Özel İdare tarafından geleceğe taşımak
adına aslına uygun olarak tamir edilmeleri yöremiz adına
güzel bir hizmet olacaktır.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.