Uluslararası Alanda Değişen Statükodan Biz Ne Anlıyoruz? « KalkandereninSesi

20 Şubat 2025 - 11:46

Uluslararası Alanda Değişen Statükodan Biz Ne Anlıyoruz?

Son Güncelleme :

16 Şubat 2025 - 12:28

39 views
Uluslararası Alanda Değişen Statükodan Biz Ne Anlıyoruz?

Uluslararası Alanda Değişen Statükodan Biz Ne Anlıyoruz?

Bu köşede daha ziyade içsel gündem üzerinden oluşan konulara değinirken bu haftalık bu düzenin dışına çıkıp dış politika üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Konumuz, ne zamandır uzmanlar ve politikacılar tarafından dile getirilen ama uluslararası politik arenada net bir şekilde somutlaşamayan statüko değişimi üzerine olacak.

Malumunuz statüko iç siyasetin jargonu içinde pek de olumlanmayan bir anlam derinliğine sahiptir, buna karşın dış politikada ise istikrarı ve öngörülebilir uluslararası sitemi betimleyen, çoğunlukla da olumlu anlamlarda kullanılan bir tabir. Bu nedenle de uluslararası alanda statükonun rahatlıkla değişebilir bir durum ve statü olması arzulanmaz. Bu statükoya meydan okumalar her zaman var olmasına rağmen meri statükonun kendi kurumsal ve geleneksel araçları ile değişiminin ideal uluslararası politik araçlar olduğu kabul görür. Bu araçların devre dışı kaldığı politik yöntemler ise savaşlar olarak gün yüzüne çıkar ki son iki dünya savaşında olan da bu tecrübeyle meydana geldi.

Günümüzün statükosu ise 2. Dünya Savaşı sonrasında kurgulanan Birleşmiş Milletler düzenine ve bu düzen içinde şekillenen uluslararası kamu hukuku ve diplomatik geleneklerle dünya düzenin devamını esas almakta, bu düzen içinde ise merkez ve çevre devletlerin reelpolitik düzlemde eşitsiz, fakat de jure (hukuki) olarak da eşitliğine dayalı bir yapıya yaslanmaktadır. Merkez ve çevre devletlerin ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel dinamiklerindeki değişim ve konumlarına itirazı ise günümüzdeki statükoya en büyük itirazları beraberinde getirmekte…

Bilindiği üzere bunun başını Çin’in çektiği bir coğrafi, kültürel ve endüstriyel kuşağın Güneydoğu Asya’dan yükselen iddiaları oluşturmaktadır. Esasında bütün mevzu yeni dünya düzeninde Çin’in konumu ne olacak sorusu etrafında düğümlenirken, günümüzde ülkemizin yakın coğrafyasında yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler de Çin’in konumuna dair uluslararası rekabetin ikincil stratejik alanların düzenlenme çabası olarak okunabilir. Rusya-Ukrayna Savaşı, Hindistan-ABD ilişkileri, Suriye İç Savaşı ile İsrail-Hamas Çatışması bir bütün içinde, muhtemel ABD-Çin mücadelesinde, strateji masasının yeniden kurgulandığı, ikincil ama önemli aktörlerin rollerinin netleştirildiği bir saha haline geliyor.

Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başladığında Mülkiyenin uluslararası ilişkiler hocası ve Rus dış politikası hakkında uzman olan Prof. Dr.Taşansu Türker’in açıklamaları dikkat çekiciydi. Prof. Türker, Rusya-Ukrayna Savaşının Çin’in çevrelenmesi stratejisi altında 3 unsuru hayata geçirmeye odaklı bir çatışma olarak tanımlamıştı. Bunlar, gelecekteki muhtemel ABD-Çin sıcak savaşında nükleer güç olan Rusya’nın yer aldığı kampa güçlü bir destek veremeyecek konuma çekilmesi suretiyle hadım edilmesi, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın askerileştirilmesi ve genel bir savaş durumu karşısında Batı dünyasının enerji temin sahasının yerelleştirilerek güvenceye alınması olarak sıralamıştı. Bu üç unsur hemen hemen bugün gerçekleşti ve gelişimini de devam ettiriyor. Bundan sonra ise ABD-Çin rekabetinde asıl önemli sorunun Hindistan’ın konumunun ne olacağını vurgulayarak analizini tamamlıyordu. Ona göre Hindistan, Pasifikte yaşanan büyük oyunun en önemli ve iknası hayati olan ülke konumundaydı. Hindistan çoğu zaman bağlantısız ve tüm kutuplara belirli mesafede kalma stratejisini devam ettirecek mi, yoksa bundan vaz mı geçecek? Bu durum önemli bir soru işareti olarak 2022’de ortada duruyordu. Bugün ise Mondi liderliğindeki Hindistan tavrını Batı kampından yana sergilemiş görünüyor.

Geçen hafta ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaret ve sonrasını F-35 alımı ile Hindistan kafa karışıklığın üstünden atmış görünürken, bu ziyarete yönelik en önemli tepki ise Çin’den geldi ve BRICS’de Hindistan’ın konumun tartışılmaya açılacağı mesajını sızdırdı. Diğer taraftan ise Rusya’nın konumu da Trump dönemi ile netleşmeye başladı diyebiliriz.

Yine geçen hafta ABD Savunma Bakanının Ukrayna ve Rusya arasındaki ateşkes ve barış koşullarına dair daha ziyade Rusya’yı tatmin eden koşulları hadım edilmiş Rusya’nın Batı ile dengeli ilişkiler kurabilmesine kapı aralayan bir fırsatı yansıttığı gözlemini doğurabilir. Fırsat diyorum, öyle ki Rusya bu tekliflerin hilafında bir açıklama yapmazken, Trump’ın Putin ile olan görüşmesinden yansıyanlar, Rusya-Ukrayna Savaşının nihayetinde Rusya’nın hadım edilerek tatmin edildiği, Ukrayna’nın yem yapılarak pazarlık metası ve sonrasında tampon devlet olduğu, Avrupa’nın da Ango-Amerikan dünyanın karşısında haddini bildiği bir kurgunun (Münih Güvenlik Konferansında JD Vance’in konuşması bunu yansıtır), her şeye rağmen Rusya için fırsat oluşturduğu muhakkak.

İşte bu ilişkisellik içinde İsrail-Hamas Çatışması ve Suriye İç Savaşının nihayete ermesi ise daha anlamlı bir yere oturuyor. Hamas ve İsrail Çatışması ile bölgede Hizbullah ve Hamas gibi İran destekli aktörlerin varlığı neredeyse silindi. Suriye’de Esad’ı devrilmesi ile de İran bağının (muhtemel gelecekte dolaylı Çin etkisinin) köprüsü ortadan kaldırıldı. Tabi Suriye mevzusunda Ukrayna üzerinden yapılan pazarlığın dolaylı etkileri bugün kabul görür oldu. İsrail’in çıplak güce ve soykırım metotlarına dayanan zorbalığı bu uluslararası konjonktürün sağladığı boşluktan yararlanmasını bilirken, Arap dünyası ise Ango-Amerikan dünyayla sahip olduğu istisnai ilişkinin sınırlarını zorlamaya dahi çalışmadı. Böylece Pasifikte yaşanılacak güç mücadelesinde İsrail’i güvenliğinin garanti altına alındığı ve ABD açısından sorunsuz ve dikkatini vermeyeceği Ortadoğu tasarımının önemli aşamaları icra edilmiş oldu.

Bu anlatımda uluslararası sitem için tehlikeli olan ise Batı (ki burada Ango-Amerikan dünyayı anlıyoruz) muhtemel Çin mücadelesine hazırlanırken kendi değerler setini evrenselleştirerek kurduğu uluslararası sistemin geleneksel statükosunu zedeleyerek hareket etmesi olarak görünüyor. Kırım üzerindeki Rus iddialarının kabul görmesi, İsrail’in soykırıma varan haydutluğunun reelpolitik ile meşrulaştırılması kaotik bir uluslararası sahnenin şekillendiğinin göstergeleri. Toprak kazanmanın ve buna bağlı olarak uluslararası değerlerin sindirildiği bir atmosfer çok tehlikeli bir dünyanın işareti. Bu karmaşaya karşı Soğuk Savaşın dehşet dengesine dayalı öngörülebilir araçlarının üretilmesinden de henüz çok uzağız.

Değerler ile dengelenmeyen reelpolitik stratejiler, kimsenin elinde tutmak istemediği ve bir diğerine attığı el bombası etkisi yapabilir. Ellerden seken bombadan kurtulmak da kurtulamamak da eşit olasıkta ve büyük riskleri içinde barındıran bir kumar. Bu kumalardan sıyrılmayı becermek ise güçlü, güvenilir, işlevsel devlet ve toplumsal yapılara sahip olmaktan geçiyor. Kendi tecrübemizden örnek alırsak, 1.Dünya Savaşından sonra gösterdiğimiz varlık mücadelesinin başarısıdır. Yine hala korkunç etkileri toplumlar üzerinde silinmeyen 2.Dünya Savaşından kendimizi yalıtabilmemiz de böyle bir potansiyelin ürünüdür.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.