Şu Bizim Çayın Hikayesi
Damak zevkimize uygun demli bir bardak çayın geçmişinin yaklaşık beş bin yıl öncesine dayandığını bilir miydiniz?
Evet, Milattan önce 2737’de Çin’den başlayan bir hikâye ile Japonya’ya, Asya’ya ve oradan Avrupa’ya…
Avrupa ile Asya arasında yapılan ticaret sayesinde ilk defa 1610 yılında çay, Hollanda limanlarına gelmiş ve oradan Avrupa’ya yayılmıştır.
Adı neredeyse çay ile anılan İngiltere’ye gelişi ve yayılışı ise biraz sancılı olmuştur. Hatta bu bitkinin sağlıklı mı değil mi, eğer sağlıklı ise de sadece zengin asilzadeler tarafından içilmesine dair İngiliz Parlamentosunda uzun tartışmalar bile yapılmıştır. Peki ya çayın ülkemize gelişi nasıl olmuştur?
Aslında bilinenin aksine Türkiye’de ilk defa çay bitkisine Rize ormanlarında 1879 yılında rastlandığına dair arşiv kayıtları vardır. Öyle ki bu arşiv kayıtlarının birinde, 23 Haziran 1879’da Trabzon Vilayetine yazılan bir yazıda, halkın ıslah ederek kilosunu 10 paraya sattığı çay yaprağının orman vergisinden muaf olması ve adı geçen bitkinin niteliği üzerinde araştırmalar yapılması için talepte bulunuluyordu.
Yani Rize ormanlarında kendiliğinden yetişen bu bitkinin halk tarafından ıslah edilmeye çalışıldığı ancak bu bitkinin nasıl bir şey olduğu hakkında araştırmaların yapılması isteniyordu.
Trabzon Vilayeti, Rize’deki bu bitkinin ne olduğunun araştırılması için çaba sarf ederken, 1888’de Japonya’dan getirilen çay tohumu ile Bursa’da sistematik olarak ilk deneyimler yapılmaya başlandı.
Ancak birkaç kez denenmesine rağmen Bursa’nın iklimi uygun olmadığı için bu girişimler başarısız olmuştur.
Neticede Rize’nin ormanlarında kendiliğinden görülen çay bitkisine en uygun yerin yine Rize olduğu fark edilince, çalışmalar bu kez Rize üzerine yoğunlaştı. Cumhuriyet dönemi ise Rize ve Rizelinin kaderini değiştiren çok önemli bir gelişmeye imza atmıştır. Öyle ki Prof. Dr. Ali Rıza Ertem’in, Batum ve Rize’de yaptığı araştırmalara dayanarak 1924 yılında dönemin hükümeti, ilk defa planlı bir şekilde çay yetiştirme denemelerine başlayınca hızlı bir şekilde çay tarım alanları artırıldı. Nitekim aynı yıl içerisinde çay kanunu da çıkarılarak çay üretimi yasal hale getirildi. Bu arada bizzat İsmet Paşa, 1930’lu yıllarda çayın daha çok desteklenmesi için girişimlerde bulunmuştur. Hatta “Bu bitki, Rize’nin kaderini değiştirecektir.” sözü İsmet Paşa tarafından Rize’ye yapılan bir ziyarette söylenmiştir.
Neticede bu çalışmalar sayesinde, Rize’nin dağı, taşı, ovası, yamacı çay tarımına uygun hale getirilerek çayın hem ülkenin hem de Rize’nin ekonomisine ciddi katkı yapması sağlanmıştır.
Bugün ülkemizde Rize denilince çay, çay denilince Rize’nin anlaşılmasının nedeni, bu yıllarda çay üretimi ve ıslahı üzerinde yapılan çalışmaların başarıya ulaşmasıdır.
O zaman buradan hareketle, geçimini çay tarımından sağlayan bir Rizeli, Atatürk’e ve İsmet Paşa’ya bu açıdan da çok şey borçludur diyebilir miyiz?