Tâhir – bûselik « KalkandereninSesi

17 Aralık 2024 - 12:26

Tâhir – bûselik

Son Güncelleme :

01 Ağustos 2022 - 15:03

120 views
Tâhir – bûselik

BASINDA SANSÜR VE 24 TEMMUZ
Gazetemizin Temmuz sayısında, bundan tam 114 yıl önce yine bir Temmuz ayında gerçekleşmiş bir olaydan söz etmek istedim.
24 Temmuz 1908’deki ikinci Meşrutiyet’le birlikte, 32 yıl süren sansür de kaldırılınca basın hürriyetine kavuşmuş, basın mensupları da rahat bir nefes almıştı.
Önce sansür nedir ona bir bakalım. Genel anlamda, gazete, dergi, sinema, kitap ve diğer yayın organlarının hükümetçe önceden denetlenmesi ve uygunluğu halinde yayınına izin verilmesine sansür diyoruz. Buradaki amaç, muhalif sesleri kısmak, hükümet politikalarını öven yayınlara yer vermeyi sağlamaktır.
Basında sansür denilince akla ilk Sultan İkinci Abdülhamit gelse de dünyada pek çok sansür örnekleri vardır. Milattan Önce 213 tarihinde Çin Seddini yaptıran imparator Çin Shi Huang (MÖ 259-MÖ 210) bilimsel olmayan bütün kitapların yakılmasını emretmişti. Hıristiyan Katolik Kilisesinin yasak kitaplar listesi dışında ortalıkta okunacak pek kitap kalmamıştı. Yine Amerikan kolonilerinde sansür katı şekilde uygulanageldi. Osmanlı’da resmi olarak ilk sansür 10 Mayıs 1876’da çıkan bir Kararname ile yasaya konuldu. Böylece ilk defa bütün gazetelere sansür uygulandı. Kararname ile ayrıca yurt dışından getirilen yayınlara yapılan denetim de arttırıldı. Sansür memurları da devletin görevlendirdiği yerlerde gazetelerin ‘yazmaması’ gereken noktaları çıkarttı. Öyle ki gazetelerin bazı sayfaları veya sütunları bembeyaz çıkmaktaydı. Sansürü protesto eden bazı gazetecilerce sansür kararnamesi yayımlanıp altına
“Matbaamızın makinesi kırıldığından birkaç gün gazetemizin neşrine muktedir olamayacağımızı müşterilerimize ilan ederiz” diye not düşüldü.
32 yıl süren bu sansür uygulaması 24 Temmuz 1908 tarihinde son buldu. II. Meşrutiyet’in ilanıyla gazetelerin yayın öncesi denetimi kaldırıldı. 25 Temmuz sabahı gazeteler daha farklıydı, çünkü 32 yılın ardından gelen bir değişim yaşadı gazeteciler.
Tam anlamıyla hür olmayan gazeteler günümüzde de var olsa da o günlerde özgür yayın yapan gazetelere vatandaşların ilgisi büyük oldu ve satışlar neredeyse ikiye katlandı. Bu, özgür basına duyulan özlemin göstergesiydi. 24 Temmuz, bir anlamda gerçek gazeteciliğin patlama yaptığı gündü. O günden itibaren sadece İstanbul’da 353 gazete ve dergi yayın hayatına başladı.
Falih Rıfkı Atay sansürün kaldırıldığı gün olan, 24 Temmuzun basın bayramı olması fikrini ileri sürdü ve bu fikir kabul görerek Cumhuriyet Dönemi’nde 24 Temmuz tarihi “Türk Basınından Sansürün Kaldırılması ve Basın Bayramı” olarak ilan edildi. Bu bayram, o gün bugündür kutlanıyor.
Sansür bitti mi? Özellikle demokrasiye ara verildiği dönemlerde sansür yine hortlatıldı. Askeri yönetimin istemediği hiçbir konu, gazete, dergi, radyo veya televizyonlarda yer alamıyordu. Bu konuda meslektaşlarımızın anlatacakları o kadar çok şey var ki… “Söylediklerimiz harfiyen yazılacak” diyen komutanlar, bu kez yanlış söylediklerini de harfiyen yazan gazetecileri, “Neden doğrusunu yazmadın” diye azarlayabiliyordu.
“Basın milletin müşterek sesidir” demişti Atatürk. “Basın hürdür, sansür edilemez” de demişti. Anayasanın 28’inci maddesinde girer bu madde…
Tamam, basın sansür edilmesin, edilmemeli de… Çünkü gazeteci kendini rahat hissetmediği yerde doğruyu bulamaz ve halkı doğru bilgilendiremez. Milli güvenliğe, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı, kamu düzenini bozacak yayınlar yapmak doğru mu? Tabii ki değil. Her gazeteci sorumluluğunu bilmeli, ona göre davranmalıdır. Eğer yukarıda saydığımız kırmızıçizgileri ihlal ederse, gazeteci sorgulanabilir, bu yayınlarda ısrar edilirse gazete, radyo veya televizyon da geçici süre ile kapatılabilir. Bununla adımız sansürcüye çıkacak ama her şeyden önce ülkem ve milletim diyenlerdeniz.
Şunu da belirtelim; isnat edilen suç, kamu düzenini bozmaya matuf değilse gazeteci rahat bırakılmalıdır. Ağır suç sayılabilecek fiilleri işlememişse, hapislerde gazeteci kalmamalı, korku iklimi oluşturmadan gazeteciler boş yere mahkemelere çağrılmamalıdır. Milletin bekası söz konusu ise sınırlamaya evet, böyle bir tehlike yoksa sansüre, baskıya, eziyete hayır!
Muhabbetle efendim!

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.