Dünya tarihinin akışına yön veren önemli gelişmeler arasında yer alan İstanbul’un fethi, üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen güncelliğini korumaktadır. İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinin pek çok tarihçi tarafından dünya tarihindeki en önemli kırılma noktalarından biri olarak kabul edilmesi, sebepleri ve yansımalarıyla güncelliğini hâla koruyor olması elbette basit bir hadise değildir. Bunun temelinde fethin ferdî bir hareket olmayıp toplumsal bir istekle gerçekleşmesinin yanı sıra Fatih Sultan Mehmet’in fikriyatı, manevi şahsiyeti ve genç yaşında ulaştığı olgunluğu bulunmaktadır.
İstanbul’un fethi Doğu düşüncesini temsil eden İslam dünyası ile Batı düşüncesini temsil eden Hıristiyan dünyasının karşılaşması ve bu mücadelenin sonundaki zaferin en belirgin göstergelerinden birisidir. Sadece bir şehrin ele geçirilmesi değil üstün bir kültür ve medeniyetin hakim kılınması olan fetih, neticede batı dünyası için önemli bir cevap olmuş, yeni bir çağın başlamasına sebep olan gelişmelere de yol açmıştır.
İstanbul’un Müslümanlar’ın eline geçişi gerek batı, gerekse doğu kültüründe önemli bir tema haline getirmiş; fethin siyasi, askeri, tarihi ve toplumsal akislerini konu edinen yüzlerce eserin yayınlanmasını da sağlamıştır.
Ortaya konan bu tür çalışmalar dünya tarihini “Batı” temelinde yorumlayanlara önemli bir cevap niteliğindedir.
Feth-i Celîl-i Kostantıniyye, Ferik Ahmed Muhtar Paşa, Bedir Yayınları., İstanbul 1994, 439 s.
Osmanlıca ilk baskısından dili sadeleştirilerek hazırlanan bu kitap, tarihi ve askeri konulardaki kitapları, müzecilik alanındaki çalışmalarıyla bilinen Ahmet Muhtar Paşa’nın hem İstanbul’un tarihi hem de İstanbul’un fethini anlatan kapsamlı bir eseridir. Mehmet Şevket Eygi tarafından kaleme alınan başlangıç bölümünde, kitabın yayına hazırlanış aşamasından söz edilmekte, yazarın hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmektedir. Bu kısımdan sonra “beyaz kağıda” basılmış olan Bizans, İstanbul, Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un fethiyle ilgili çok sayıda resim ve gravür bulunmaktadır.
Eser dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Fatih’ten önce İstanbul’un fethedilebilmesi için gerçekleştirilen teşebbüslerden kısaca bahsedilmektedir. Fetih hazırlıkları hakkında bilgi verilen bu bölümde ayrıca, İstanbul’un sur ve kapılarını anlatmaktadır. Yazar bu bölümde Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u kuşatma ve ele geçirmek için yaptığı askeri hazırlıklar ve Rumlar’ın bu esnadaki durumundan bahsedilmektedir. Yazar ayrıca, İstanbul’un Rum tarihçilerinin ifade ettikleri gibi vaktiyle son derece bayındır halde bulunmadığını, inşa edilen yapıların daha ziyade hükümdarların şahsi ilgilerinden kaynaklandığını söylemektedir.
Kitabın ikinci bölümünde ise İstanbul’un imparatorlar zamanındaki topografik durumu tafsilatlı olarak anlatılmaktadır. Bu bölümde İstanbul’da bulunan ve bir kısmı günümüzde de hâla ayakta, bir kısmı da harap olmuş veya yok olmuş, sarayların, “forum” denilen büyük meydanların, sütunların, sarnıçların, cami ve mescide çevrilmiş mabetlerin listesi de bulunmaktadır.
Eski İstanbul’un tarihi yönden bazı ayrıntılarla anlatıldığı üçüncü bölümde, şehirle ilgili ilk tarihi olaylar, Roma zamanında şehrin tarihi durumu, yaşanılan kuşatmalar bahsedilen konulardan birkaç tanesidir.
Son bölümünde ise, İstanbul’un fethi detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Surların kuşatılması, tarafların askeri güçlerinin ve savaş düzeninin ele alınması başlayan bölümde, Osmanlı ordusunun manevi kuvveti, deniz muharebesi, genel hücûmun gecikmesinin sebepleri, muharebe esnasında yaşanılan olaylar, Fatih’in şehre girişi ve sonraki gelişmeler, Fethin Osmanlı’ya sağladığı faydalar ve Avrupa’ya tesiri ele alınan konulardan bazılarıdır. Bunların yanı sıra İstanbul’da medfûn bulunan Eshâb-ı Kirâm’ın isimleri ve kabirlerinin listesi; İstanbul kuşatmasının başlangıç ve bitiş tarihleri ile süresi hakkında değişik tarihçilerin görüşlerinin yer aldığı bir tabloya da yer verilmiştir.
Bu eserde fetihle ilgili farklı konularda, Hammer, Lamartine, Jouannin, Kritovulos, Tevfik Paşa, Aşık Paşa, vs. tarihçilerin görüşlerine yer verilmesi ve bazıları hakkında yazarın tenkitlerde bulunması, konuyu farklı açılardan inceleme imkanı vermektedir. Büyük Fetih, Nurettin Topçu, Dergah Yay., İstanbul 2003, 104 s.
Cumhuriyet devrinin önemli mütefekkirlerinden olan Nurettin Topçu’nun fikir ve kültür hayatımıza ışık tutan eserlerinden birisi olan “Büyük Fetih” İstanbul’un fethindeki manayı ve fetih ruhunu, Fetih’in şahsiyetini de konunun merkezine alarak anlatmaktadır. İki fethin yani, , maddenin ve ruhun fethinin birleşmesiyle gerçekleşen bir fetih anlayışı ortaya konulmaktadır. Kitap farklı zamanlarda yayınlanan yazıların ve konferansların bir araya getirilmesiyle meydana gelmiştir.
Kitap “Büyük atamız Fatih’in bize bıraktığı miras Kostantiniyye’nin fethinden ibaret görmek onu anlamamaktır.” ifadesiyle başlıyor. Aslında bu yorum kitabın ana fikrini ortaya koymaktadır. Zira fethi sadece bir şehrin ele geçirilişi olarak telakki etmek yapılacak en büyük hata olacaktır. Burada ayrıca Fâtih’in milliyetçilik davasının temel fikirleri de ele alınmaktadır. Yazar bu temeli, Fatih ve ecdadının din anlayışının, milli tarihimizin manevi siyasetini teşkil ettiğini söylemekte, bu devlet anlayışının merkeziyetçilik, otorite ve hür bir totalitarizm, kaynaklı olduğunu açıklamaktadır.
Ebedî fetih kavramının açıklandığı bölümde birçok fetih şeklinin olduğu, Fatih’in gerçekleştirmiş olduğu fethin “ ebediliğe götüren, toplumu aşkın fetihlerini yapacak kabiliyete ulaştırıcı vasıtaları kazandıran bir fetih” olduğu belirtilmektedir. Malazgirt’te başlayıp, İstanbul’un alınmasıyla tekrarlanan fetih gayesinin milletimizi, ruhları sonsuzluğa kavuşturucu bir kültüre sahip kılmak esası taşıdığı vurgulanmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet’in “ Hareketle düşünce gibi insanın cevherini teşkil eden iki unsuru harp cephesinde ve fikir dünyasında eser haline getirip, bunlarla birlikte adaleti de tesis ederek insanlığın gözbebeği haline geldiğini” belirten yazar, harp kabiliyetiyle kazanılan fethin gönüllerin fethi için bir anahtar olduğunu söylemektedir. İşte buradan hareketle Fatih’in en büyük eserinin ruhlarda meydana getirdiği inkılap olarak belirlenmektedir. Fethin felsefesinin anlatıldığı yazıda ise, fethin yedi harikası olarak, fethin bir iman harikası, bu fetihle kuruluşu tamamlanan yeni devletin felsefe temelinin ruhçuluk olduğu, doğunun büyük beldesinde fikri hareketliliğin başlaması yeni bir ilim ve sanat idealinin başlatıldığı, milli birliğin adalet temeliyle birleştirilerek sağlandığı belirtilmektedir.
Kitapta ayrıca Çanakkale savaşının önemi de vurgulanmakta ve mazimizden gelerek halimizi harekete geçiren ruh kuvvetlerin unutmamamız gerektiğine de dikkat çekilmektedir.
Esenlikle kalın