Enes Kara, 20 yaşında bir Tıp öğrencisiydi. Elazığ’da Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi ikinci sınıfındaydı. Bunları yazmak değil amacımız elbette. Enes’in kaldığı yurt ve burada ailesi tarafından zorla tutulmasıdır konumuz ve nihayetinde ağır baskılar yüzünden intiharını yazacağız.
Cemaat Yurtları, toplumun bir kesimince çeşitli sebeplerle aşağılanmaya, kötülenmeye çalışılıyor ve hemen kapatılmaları gerektiği vurgulanıyor maalesef. Buna, hiç kuşkusuz onların ketum davranışları ve çağın gerisinde kalan ilkel uygulamaları neden oluyor. Bir de buna ağır baskılar, yangın, yine intiharlar ve tecavüz türü çirkinlikler eklenince tu kaka oluyorlar.
İşin bu cephesinde durum bu… Sonuçta hayatının baharında bir çocuk, toprağın kara bağrına gitti. Üzüleceğiz tabii ama aynı zamanda da sorgulayacağız. O yaşta hiçbir genç, kamuoyunda net olarak bilinmese bile çeşitli ifadelere göre ağır baskılara maruz kaldığı yurtlarda yaşamak istemez. İfade ettiğimiz gibi bir daha geri gelmeyecek bir gençti Enes ve eğitim çağında koptu hayattan. Bu çok hüzün verici… Ailesine, yakınlarına ve nihayet Türk milletine sabır dilemekten başka söylenecek söz yok.
Fakat o yurtlar daha doğrusu Kuran Kursları hakkında söylenecek bir çift sözümüz var.
Osmanlı’nın son 150 yılı, bazılarına göre ta 2. Mahmut’tan bu yana eğitim sistemimiz, modern ilimlerden çok uzakta, sadece dini eğitime dayalı, diğer müspet ilimlere kapalı bir şekilde sürüp gitti. Prof. Dr. Yahya Akyüz Türk Eğitim Tarihi adlı kitabında, 1794 tarihli bir belgede Bursa medreselerinde eğitim görenlerin bir takım âlât-ı harp ile dolaştıklarından söz eder. Yani öğrencilerin savaş aletleri, zamanın silahları ile okullara gittikleri vurgulanır. Hal böyle olunca bu okullarda disiplin iyice bozulmuş oldu ve sonları geldi. Bir müsellesin iç zaviyelerinin mecmu’u kaçtır? sorusuna, müsellesine göre değişir cevabı veren matematikçiler, geometriciler iş başındaydı o zamanlarda. Hâlbuki bir üçgenin iç açılarının toplamı hiçbir zaman üçgenine göre değişmiyordu. Hep 180 dereceydi yani.
Dini eğitim, Kuran Kursları ve dolayısıyla cemaat yurtlarına tekrar dönecek olursak, şunu dememiz gerekir: Buralarda dini eğitim vermeniz, çocuklara Kuran öğretmeniz, hafızlık yaptırmanız normaldir. Hatta temel Arapça bilgileri de vermeniz uygundur. Ancak bütün bu eğitimleri verirken onları modern hayatın icaplarıyla da donatmanız gerekir. Hiçbir şekilde bu öğrencilerin önü kesilmemelidir ve mutlaka ortaöğretime ve yükseköğretime yönlendirilmelidirler. Bu iş yapılırken çok titiz davranmalı, bu konuda fikir sahibi kişilerin görüşü de alınarak, öğrenciler istidatlarına, becerilerine göre örgün eğitim kurumlarına gönderilmelidir. Bu yapılacak iş, dünyayı yeniden keşfetmek değil, bilakis geçmişte yapılmış ve tecrübe edilmiş yöntemlerdendir.
Marifetnâme yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin nasihatleri arasında şunlar yer alır: Öğretmen halim, selim, vakarlı, alçak gönüllü olmalı, bağırıp çağıranı tatlılıkla yola getirmeli, boş sözlerden ve gevezelikten uzak durmalı, soru soranı haşlamamalı, ona düşünerek cevaplar vermeli, onu zararlı bilgilerden korumalı, doğruları öğretmeli..
Yine anne-babanın çocuklarına karşı görevleri; çocuğa güzel bir ad koymak, geçimini sağlayacak bir zanaat öğretmek, yani iyi bir eğitim aldırmak, çocuklarına hakaret ve beddua etmemek ve yaşı geldiğinde onları kendi isteğiyle evlendirmektir der. Saygıdeğer okuyucular, on yıllardır toplumun bir yarası haline gelen cemaat yurtları, bizim anladığımız şekliyle, yatılı Kuran Kursları bunca yıldır kendilerini hiç geliştiremediğinden ve geçmişten gelen ketumlukları yüzünden oldukça çağdışı kalmış, bugün onlar üzerinden dini eğitimi sorgulatmaya çanak tutmuş bulunuyor. Bunun önünün alınabilmesi için hiç vakit kaybetmeden bunları çağdaş eğitim düzeyine çıkarmalı, temel dini bilgileri öğretmeleri yanında çocukları, çağın gerekleri doğrultusunda yetiştirmeli ve topluma yararlı hale getirmeye çalışmalıdır vesselam.
Muhabbetle Efendim!