Birinci Dünya Savaşının önemli bir kırılma noktası olan 18 Mart 1915’te boğaz önlerine gelen Müttefik kuvvetlerin yaşadığımız coğrafya üzerinde planları ve hayalleri vardı. Yaşlanmış ve hasta olarak kabul edilen bir İmparatorluğa son darbeyi indirerek 150 yıldır hesaplaşmakta oldukları “Doğu sorunu” temelden çözeceklerdi. Bu, Türk’ü 1000 yıldır vatan olarak kabul ettiği Anadolu’dan söküp Asya’nın derinliklerine gönderme planının ana hedefiydi. Bu yönüyle burada verilen muharebeleri Birinci Dünya Savaşının sıradan cephe muharebeleri olarak kabul etmemek gerektir.
18 Mart 1915’te boğazın geçilemeyeceği anlaşılınca Müttefikler 24 Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadasına büyük bir çıkarma harekatı başlatacaklardı. Hedef yine Çanakkale’yi geçmek, Başkente ulaşmak ve Türkü teslim almaktı. Burada devam eden ve 261 gün süren kara muharebelerinde Ezineli Yahya Çavuşundan Niğdeli Ali’ye, Maraşlı Ökkeş’e kadar vatanı savunmaya gelen yüzbinler düşmana geçit vermeden Çanakkale’yi geçilmez kılmışlardır. Esasında Çanakkale’yi Çanakkale yapan, Çanakkale’yi geçilmez kılan 261 gün boyunca gece gündüz burada devam eden çarpışmalardır.
Bugün üzerinden 100 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen şöyle bir durup düşündüğümüzde burada verilen muharebelerin neden önemli olduğunu çok daha iyi analiz edebilmekteyiz. 1915’te Çanakkale Neden Geçilemedi? sorusunun cevabını bir milletin millet olma vasıflarında aramalıyız.
O milleti, millet yapan değerlerde aramalıyız.
Bugün, Çanakkale’de bu vatanın evlatları neden düşmana geçit vermedi? sorusunun cevabını “bir milletin vatanını, yine o milletin evlatları korur” düsturunda aramalıyız. Şüphe yok ki, bugün yakın coğrafyamızda yaşanan gelişmeler bu sözün ne kadar doğru olduğunu bizlere göstermektedir.
Çanakkale, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşında savaştığı 10 cepheden sadece biriydi. Bu cephenin dışında Osmanlı Devleti, Sarıkamış’ta, Galiçya’da Yemen’de, Irak’ta, Hicaz’da, Filistin’de ve Süveyş’te savaştı. Bu cephelerde savaşan yüz binlerce Anadolu evladının Çanakkale’de savaşan kardeşinden hiçbir farkı yoktu. Fakat bu cepheyi diğer cephelerden ayıran derin farklar vardı.
Çanakkale farklıydı. Çanakkale, Türk’ün can damarına giden yolun başındaydı. Bir diğer ifadeyle Çanakkale, vatanın giriş kapısıydı.
Çanakkale, bir devrin bittiği yerdir.
Çanakkale, bir daha geri dönmeyi düşünmeyen vatan evlatlarının, vatanın bağrına ebedi olarak kendilerini teslim ettikleri yerdir. Mehmet Akif’in ifadeleriyle Çanakkale, namusunu çiğnetmeyen Mehmet’in kendini vatana adadığı yerdir.
Çanakkale, Mehmet’in ebedileştiği yerdir.
Bugün Çanakkale ise bir ruhtur. birliğin, inanmışlığın, kararlılığın ve bağımsızlığın vücut bulduğu bir ruhtur. Bugün Çanakkale, yüzbinlerce vatandaşımızın şehit kanı ile sulanmış vatan toprağını dinleyerek atasının ona hangi mesajı vermek istediğini anlamak için gittiği yerdir. Şüphe yok ki bu, ortak paydalar temelinde millet olmayı başarabilmiş toplumlar için paha biçilmez bir değerdir. Türk Milleti, bu değerin ziyadesiyle farkındadır. Çanakkale, bu millete Mustafa Kemal’in müjdelendiği yerdir. Evet Çanakkale’de sonradan Milli Mücadele’de görev almış olan Fevzi Paşa, Fahrettin Paşa, İsmet Paşa, Karabekir Paşa, Selahattin Adil Paşa gibi bir çok komutan da görev almıştır ve bunlar da tarihe geçmiştir. Fakat, Mustafa Kemal Paşa’nın Conbayırı’nda, Kocaçimen’de, Anafartalar’da, Arıburnu’nda savaşın en kritik anında verdiği emirle, aldığı inisiyatifle, askerinin güvenini kazanmakla savaşın seyrini değiştirdiği asla unutulmaması gereken tarihi bir hakikattir. Dünya tarihi bu gerçeği de aynen bu şekilde teslim etmişti.
8 Ağustos’ta emri yerine getirmeyen Ahmet Fevzi Paşa’nın yerine Anafartalar komutanı olarak Mustafa Kemal’in neden atandığını tarih kaydetmektedir. Bu kararın alınmasında Mustafa Kemal’i diğer komutanlardan farklı kılan neydi? Bunu bilmeden buradaki kara savaşlarının ehemmiyetini anlayamayız. O, bu tarihi görevlendirmenin sonucunda emrindeki askerleri ile birlikte 25 bin kişilik İngiliz askerlerinin ilerleyişini durdurarak Anafartalar kahramanı olarak tarihe geçmesi bu haklı onurun bir sonucudur. Aynı şekilde Ekim 1915’te tüm Gelibolu’daki Türk kuvvetlerinin komutanı olarak atandığında da onun hangi meziyetlerinin öne çıktığını tarih kaydetmektedir. Bugün, onun savaş sırasında kaleme aldığı raporları okuduğunda bu gerçek açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Daha da önemlisi, Çanakkale’de Mustafa Kemal Paşa’nın üst komutanı olarak görev almış olan Liman Von Sanders’ın ve Esat Paşa’nın hatıraları incelendiğinde de bu gerçekler ortaya çıkmaktadır.
Çanakkale’de verilen bütün kara ve deniz savaşlarında 500 bin vatan evladı görev yapmıştır. Bu savaşlarda Genelkurmayın kayıtlarıyla 57 bin şehit, 100 bin üzerinde yaralı, 10 bin kayıp ve 20 binin üzerinde de esir bu savaştan doğrudan etkilenmiştir. Bütün bu sayılar toplandığında 252 bin asker bu savaştan doğduran etkilemiştir.
252 bin Genç…
252 bin vatan evladı…
Bir başka ifade ile 252 bin ana kuzusu..
Dün Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, İstiklal savaşında İnönü’de, Sakarya’da Dumlupınar’da, bugün ise Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için görev ifa ettiğin yerde şehit düşen bu topraklardaki DERİN KÖKLERİMİZ, biliniz ki, uğruna canınızı feda ederek vatan yaptığınız, bu topraklar da, hür, bağımsız ve onurlu bir milletin ferdi olarak yaşayan bizler sizlere Minnettarız, Minnettarız, Minnettarız
Ruhunuz şad olsun.