Bugün, İstiklal savaşımızın lideri ve Cumhuriyetimizin banisi
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete
intikal edişinin 83. yıl dönümü.
Bugün, çocukluk ve okul hayatından sonra 1905 yılından
itibaren ömrünü cephelerde geçirmiş, vatanın bir ferdi
olmakla gurur duyduğu milletin selameti için büyük
fedakârlıklarla hiçbir mücadeleden kaçınmayan, zorluklara
göğüs gererek milletin umudu olmuş millet sevdalısı bir
liderin ölüm yıl dönümü,
Bugün, özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir, diyen
ve bu yönüyle de liderliğini yürüttüğü Türk İstiklal Savaşı ile
mazlum milletlere örnek olan bir dünya liderinin ölüm yıl
dönümü,
Bugün, vatanın bağrına bıçak dayanmış bir halde, kara
bulutların Anadolu semalarını kapladığı bir dönemde
27Ağustos 1919’da annesine yazdığı bir mektupta “…beni
bilirsiniz. neticesini alamayacağıma inanmadığım işe
kalkışmam. Vatan yolunda mücadelem ölünceye kadar
devam edecektir.” diyecek kadar davasına inanmış, milletin
içinden filiz bulmuş bir liderin ölüm yıl dönümü,
Bugün, daha emperyalizme karşı ilk mücadelesini verdiği
1911 yılında tarih sahnesine çıkmaya hazırlanan, içindeki
devrimci ruhu büyüten genç bir subayın hatıra defterine
yazdığı “… benim ihtiraslarım var, fakat bunlar çok para
kazanmak veya yüksek mevkiler elde etmek değil, Vatanın
ve milletin istikbalini sağlamaya yönelik ihtiraslardır.” diyecek
kadar ileriyi gören bir dâhinin ölüm yıl dönümü,
Bugün, Anadolu’nun ölüm kalım mücadelesi verdiği günlerde
“biz bu savaşı kaybedeceğiz” diyerek inançları kırılan bazı
vekillere karşı Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinin
kürsüsüne çıkarak; “Bazı Arkadaşlar yoksulluğumuzu
bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış.
Kimseyi zorla Büyük Millet Meclisine davet etmedim. Herkes
kararında özgürdür. Ben. Kutsal davaya inanmış bir insan
olarak hiçbir yere gitmemeye kadar verdim. Hepiniz
gidebilirsiniz! Asker Mustafa Kemal olarak ben mavzerimi
elime alır, Elmadağ’a çıkarım. Orada tek kurşunum kalana
kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince değersiz
vücudumu bayrağıma sarar, temiz kanımı, kutsal bayrağıma
içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim.” diyen
bir vatan sevdalısının ölüm yıl dönümü,
Bugün, bizi biz yapan, ortak payda da birleştiren ve benim
en büyük eserimdir dediği cumhuriyetin ilanının onuncu yıl
nutkunda Avrupa’nın Türkleri barbar olarak nitelemeye
çalıştığı bir ortamda “Türk Milleti zekidir, Türk Milleti
çalışkandır” diyerek övünen bir Türk Milliyetçisinin ölüm yıl
dönümü,
Kimdir Atatürk? Şüphe yok ki, Atatürk, bir sonuçtur. Bir
milletin makûs talihini azmine inandığı milletiyle birlikte
değiştiren bir sonuçtur, Neticedir. Atatürk, kendisi de her
fırsatta ifade ettiği gibi ne yaptıysa Milleti için yine milleti ile
birlikte yaptı. Atatürk asla yalnız değildi. Halkın içinden
halkının değerlerine inanan bir liderdi. Nitekim Birinci Dünya
Savaşının en buhranlı günlerinde eylül 1917’de cepheden
arkadaşına yazdığı mektubun bir bölümünde “… ben, bütün
hayatımda, bu ana kadar takip ettiğim gaye hiçbir zaman
şahsi olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye teşebbüs
etmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve
menfaatine olmuştur.
Hiçbir zaman şahsımın öne çıkmasını ve sivrilmesini dikkate
almamışımdır.” cümleleri bu samimiyet gözler önüne
serilmektedir.
100. Yıl önce Atatürk, sadece Türk Milletinin değil,
emperyalizme karşı mücadele eden ezilmiş, onuru elinden
alınmış diğer dünya uluslarının da umudu, azmi ve
bağımsızlıklarının sembolüydü. 1919- 1922 yılları arasında
verilen Türk Milli Mücadelesinin Afrika, Kafkasya, Asya ve
Hindistan’da yakından takip edildiği günlerde Mustafa Kemal
onlar için de bir umuttu. Bugün o dönem üzerinde çalışmalar
yapan tüm araştırmacılar bu gerçeği ortaya koyan yığınla
yayınlar yapmışlardır, yapmaya devam etmektedirler.
1930’lu yıllarda Atatürk, büyük yokluklar görmüş bin yıllık
vatan toprağı Anadolu coğrafyasında kurulan yeni Türk
Devletinin temellerini sağlamlaştırmak için milletine büyüklük
taslamadan, karış karış vatan toprağını gezerek milletinin
derdi ile dertlenen ve bu dertlere çözüm bulmak için çaba
gösteren halkın içinden bir liderdi. Nitekim bu yıllarda çekilen
binlerce fotoğraf, yazılan onlarca hatırat bu gerçeği de açık
bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bugün ise Atatürk, bir duruştur, bir kimliktir, bir karakterdir.
Bu aziz milletin istikbali, Çağdaşlaşma yolunda sönmeyen
bir meşalesidir. Atatürk, bir umuttur.
Biz her yıl on kasımlarda neden Atatürk öldü? diye yaratılışa
aykırı bir soruya cevap aramıyoruz. Böyle bir niyetimiz de
asla olamaz, kendisinin de ifade ettiği gibi o da bir faniydi ve
bir fani gibi yaşadı. Ancak öyle bir ömür geçirdi ki, bugün
milletinin sinesinde bir kahraman, bir kurtarıcı olarak
ebediyete kadar yaşayacaktır. Dahası bugün onun adını
dünyada duymayan neredeyse insan yok gibidir.
Onun aziz hatırasını anmak demek, onun ebediyete
intikaline ağlamak değil, onu anlamak ve onun düşünce
çizgisinde bir hayat yaşamaktır. Şüphe yok ki böyle bir
hayat, üretkenliğe, çalışkanlığa, dürüstlüğe ve milletine
faydalı olmaya adanmış bir hayattır. Böyle bir hayat, çağa
damga vurmayı hedefleyecek işlerle yola çıkma azminde
olan bir hayattır. Böyle bir hayat, “benim naçiz bedenim elbet
bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet
payidar kalacaktır.” diyen bir liderin arkasından girmeyi
hedefleyerek onun mirasına sahip çıkmayı arzulayan bir
hayattır.
Bu vesile ile bu anlamlı günde onun aziz hatırası önünde
saygı ile eğiliyor,ve kendisini, saygı, minnet ve şükranla
yaad ediyorum. Ruhun şad olsun, Aziz Atam.