Antalya, Adana, Uşak, Muğla, Kahramanmaraş, İstanbul, İzmir, Artvin… Birkaç haftadır ülkemizin dört yanından yangın haberleri geliyor. Ülkemizde birçok orman küle döndü, birçok hayvan hayatını kaybetti, yerleşim yerleri zarar gördü. Haberlerde, orada burada; okuduğumuz, duyduğumuz, gördüğümüz tek şey maalesef yangın haberleri oldu.
Acı, gözyaşı, çaresizlik, yok oluş… Çıkan yangınlar karşısında ne kadar çaresiz kaldığımızı gördük. Bu çaresizlik bizi daha da çok üzdü. Yanan ormanları seyretmek zorunda kaldı insanlar. Biz de onların o hallerini. İnsanların haykırışları, hayvanların acı içerisinde ölmesi, verilen çabanın ormanları söndürmede yetersiz kalması acı dolu günler yaşamamıza neden oldu. İnsan acziyetini anlıyor elbette ama öncesinde anlamamız gereken şey tedbirsizliğin ne kadar pahalıya mal olduğu…
Koca bir ülke yangın haberleriyle şoka girmişken devletimizin imkanlarının yetersiz kalması hepimizi üzmüş, öfkelendirmiş ve rahatsız etmiştir. Devleti yönetenler, yaşanabilecek felaketlere karşı tedbirli olmazda, imkanlarını artırmazsa kim ne yapabilir tek başına? İşte gördük vatandaşlar yangına pet şişelerle şu taşıdılar; yetersiz olduğunu biliyorlardı ama hiçbir şey yapmamış olma duygusu ve seyretmek zorunda kalma halini reddederek bu eylemi gerçekleştirdikleri aşikar yani tarafı belli bir tavır ama onlar da biliyordu yaptıkları şey yeterli gelmezdi, gelmeyecekti ve gelmedi. Soralım kendimize biz bunu hak ediyor muyuz diye…
Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürme uçakları var mı yok mu tartışması sürüp giderken ormanlarımız kül oldu. Diyelim ki Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürmede kullanılabilecek uçakları yok, oydu buydu falan filan…. Peki neden yok? Yetersiz ve eksik olan neyse neden giderilmemiş şimdiye kadar? Her yaz ormanları bilerek ya da bilmeden sebebiyet verilmesi sonucunda yanan bir ülkede bu tedbirsizlikler nasıl ötelenebiliyor?
Oksijenimizi, yeşilimizi çaldılar, doğamıza kıydılar, dengemizi bozdular… Evet tüm bu yaşananlar dengemizi bozdu. Ormanları bilerek ya da bilmeden yakanlar da tedbirsiz olanlar da bu felaketleri siyasete malzeme yapanlar da hepiniz suçlusunuz.
Birkaç gündür de Kastamonu, Sinop ve Bartın’da sel felaketi yaşanıyor. Ölüler ve kayıplarımız var. Gelen görüntüler korkunç. Bir anda her şeyi alıp götüren sel keşke bizden tedbirsizliği, liyakatsizliği, iş bilmezliği, her şeye siyasetin at gözlüğüyle bakmayı alıp götürse. Daha ne kadar aynı şeyleri konuşup yerimizde sayacağız? Her defasında uzmanlar yaşanan felaketlerin sebeplerinden ve çözümlerinden bahsederken yetkililer daha ne kadar duymazdan ve görmezden gelecek? Bu felaketleri konuşup geçecek miyiz? Ders almak, alınan dersleri derhal uygulamak gerekmez mi?
Bizi yok eden şey ne yangınlar ne seller ne depremler olacak. Bizi aklımızı kullanmamak, tedbirsizlik, liyakatsizlik, iş bilmezlik, önünü arkasını düşünmeden yapılan günü birlik işler, adam kayırmalar, bizdense yanlışlarını görmezden gelme, karşı taraftansa iyi yaptığına bile kara çalma, her şeyi siyasete alet ederek siyasi tavırla her konuda beyanat verip adım atmak ve tavır takınmak yok edecek. Oysa görüyoruz ki bu felaketler hepimizi yok ediyor hepimizi öldürüyor.
Doğaya karşı, doğadan ayrı, doğaya rağmen değil; doğa ile iç içe, doğa ile beraber, doğa ile uyumlu yaşamak bizi her türlü sıkıntıdan koruyacaktır. Unutmayalım ki tabiat hesabını ahirete bırakmaz.
Çok geçmiş olsun güzel ülkem. Ölenlerimize Allah’tan rahmet diler, yaşanan felaketlerin son bulmasını dilerim.