Diyelim ki bir çay fabrikası kurduk ve bu fabrikayı kurarken ki yegane amacımız “çok kâr elde etmek” olsun. Zamanla fabrika faaliyete girer ve işletme kâr elde etmeye başlar. Fakat bir süre sonra halktan “fabrikanız çevreyi kirletiyor, filitresiz bacalardan havaya verdiğiniz duman oksijen miktarını düşürüyor ve bizler hasta oluyoruz” gibi şikayetler yükselir. Durumu farkeden ve tek amacı yüksek kâr elde etmek olan işletme sahipleri bu şikayetler karşısında fabrikada kapasite artırımına gidiyor, yeni makineler ve ilave işçi alımı yapıyor.
Şimdi burada hepimizin rahatça algılayabildiği bir gariplik var değil mi? Gariplik şu ki; halk bir konudan şikayetçi. Şikayetçi oldukları konu ise fabrika atıkları ve bu atıkların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri. Fakat buna karşı fabrika sahipleri bacalara filitre takıp, atık sularını arıtarak doğaya bırakmak gibi atılımlar yapacağına; fabrikaya yeni makineler alıp, kapasite artırımına gidiyor. Niye? Çünkü fabrika sahiplerinin zihninde en başta da söylediğimiz gibi yalnızca yüksek kâr elde etmek yatıyor. Dolayısıyla bu zihniyete sahip ve en başta da maliyetten kaçmak için bacalara filitre takmayan fabrika patronları; halkın şikayetlerine karşı gözlerini yumacak, kulaklarını tıkayacak ve dillerini bağlayacaktır. Elbetteki yalnızca kendi amacına hizmet edebilecek seslere kulak verecektir.
Aslında Albert Einstein uzun uzadıya anlattığım bu meseleyi tek cümle ile özetlenmiştir; “hiçbir sorun, o sorunu oluşturan kişilerin bilinç düzeyi ile çözülemez”
Evet, özet olarak durum budur. Sorunu oluşturanlar onun sorun olduğuna bile inanmazlar. Sorun olarak görse veya inansa zaten yapmazlar. Böyle bir durumda halkın çokta çaresi kalmıyor. Ya fabrikaya yaş çay vermeyecek ve iflas etmesini sağlayacak ya fabrika hisselerini satın alarak halk fabrikanın sahibi olacak ya da çevreye duyarlı bir yatırımcının bu fabrikayı satın alması için halkın kendisi talepte bulunacak. Burada fabrika; devletimizdir. Patron; iktidar partisidir. Filitresiz atıklar; saymakla bitmez fakat; 10 milyon liralık dezenfektan vurgunu yapıp gece yarısı görevden alınan fakat yargılanmayan bakandır. 3 – 5 hatta 10 yerde Yönetim Kurulu üyeliği yapıp, maaş alan yandaşlardır. Aylık 10 bin dolar rüşvet alan milletvekili var deyip kim olduğunu açıklamayan bakandır. “Gaz bulduk” deyip doğal gaza, elektriğe zam üstüne zam yapanlardır. Tasarruf paketi açıklayıp kendisini tasarruftan muhaf tutanlardır. Çiftçisi-ensafı perişan haldeyken inadına rant projelerini yapacağız diyenlerdir. Muhalif sesleri baskı altına alarak milletin sesini kısmak isteyenlerdir. Yargı sistemini; fakirleri esir eden, zenginleri ise teğet geçen hale getirenlerdir. Herkesin bildiği ve içten içe kahrolduğu tüm yanlışlar, hukuksuzluklar ve çarpıklıklar… evet bunların hepsi filitresiz atıklardır. Örneğimizde son olarak halktan bahsetmiştik. Patrona dersini verecek olan halktan.
Halk her zaman ve her yerde halktır.
Bu denklemde artık yanlışlar ağır basmaya başladıysa demokratik tepkimizi vermek en temel ve doğal hakkımızdır. Bizler özellikle gençler olarak; siyaseti yalnızca ve yalnızca ahlak limanında yapacak ve yol alacağımız rota daima iş üretmek olacaktır. Siyaseti “yalan işi, manevracılık, yağcılık” gibi nitelemelerden arındıracak ve yalnızca erdemli insanların siyaset yapabileceği bir alan haline getireceğiz. Halkımızın taleplerine ve isteklerine gözlerimizi yummayacak, kulaklarımızı tıkayıp halkın içine çıkamaz hale gelmeyeceğiz. Siz değerli büyüklerimizden ricam umudunuz daima gençler olsun. Kalıplaşmış yanlışlardan, öğrenilmiş çaresizliklerden, umutsuz yarındanlar, ekonomik dar boğazlardan ve samimiyetsiz bir ortamdan bizleri kurtaracak olan yegane adres, sizin kızlarınızdır, oğullarınızdır ve bu ülkenin gençlerdir.
Kalkandere’li büyüklerimizden ve kardeşlerimizden daima güzel geri dönüşler aldık. Kalkandere’linin iç yüzünü ve misafir perverliğini çok iyi bilirim. Biz bu topraklarda büyüdük, buranın ekmeğini yedik. Bu sebeple Kalkandere’ye vefa borcumuz vardır. Hem Kalkandere’mize hem Rize’mize hem de Türkiye’mize bir nebze olsun bu vefa borcumuzu ödeyebilmek adına Genel Başkanımız Sn. Ali Babacan’ın kurucusu olduğu ve liderliğini yürüttüğü DEVA Partisinde siyaset yapma kararını alalı bir yıl oldu. Rize’de İl Başkanımız Sn. Ömer Lütfi Köroğlu başkanlığında DEVA Partisinin 20 kişilik Yönetim Kurulunun bir parçası ve DEVA Partisi Rize İl Gençlik Çalışmaları Başkanı olarak yolumuza kararlılıkla devam ediyoruz. Rize’de 7 ilçemizin İlçe Başkanları ataması yapılmış ve yönetimleri kurulmuş vaziyette. Kalkandere İlçe Başkanımız Sn. Reşat Yetimoğlu’nu da tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Kalkandere’nin DEVA’sı hazır, Rize’nin DEVA’sı hazır, Türkiye’nin DEVA’sı hazır ve biz hazırız. Bitirmeden önce Kalkandereninsesi Gazetesini tekrar yayın hayatına kazandıran ve bizlere de kendimizi ifade etme alanı sağlayan Hüseyin Başaran Beyefendiye teşekkür ediyorum. Tüm Kalkandere’li büyüklerimize ve kardeşlerime saygılar ve sevgiler sunuyorum.